25 Şubat 2012 Cumartesi

Bolu


Bir başkadır memleket sevdası. Ne kadar güzel olsa da yaşadığın yer bir başkadır doğduğun yer. Uzaktayken adını duymak, levhada adını görmek başka bir histir o. Dağlarında duman, yollarında bir fidan, çeşmesinde bir yudum su olmak en güzel yaşamdır. Karlar eriyip giderken, yollar çamura bürünürken, dereler taşarken seni yaşamak bir başkadır memleketim. Adını adım gibi taşıdım her zaman ve her zaman seni yazdım önüme gelen kağıda. Her boşluk da sen varsın sevdiklerimin yanında. İlk yağmuru ilkbaharı ilk güneşi seninle yaşadım. Aslında ilk nefesi seninle aldım. Oysa nefesimizin sevdiğimizle mümkün olduğunu dile getirsek de. Bir başkadır memleketim bir başka. 

Giden Sevgili

Sen daha doğmamıştın güneş, ay vardı gökyüzünde bir hüzün gibi ağlıyordu. Ayrılığın habercisi mi idi bu su dökmeler? Şafağın yolcusu mu idi yoksa bu gitmeler. Güneşin bu kadar geç doğması neye işaretti acaba. Bilip de cevaplayamadığım sorular mı vardı aklımda? Ya da anlayıp da anlatamadığım bir olay mı? Ne kadar zormuş gideceğini hissetmek. Arkandan bakacak bir çift gözün yağmurları andıracak olması. Ne zormuş seni yolcu olarak düşünebilmek. Peşinde ki gölgen kadar uzak olabilmek, ne büyük ayrılık imiş. Bir kuş gibi konup giden bir masalmış senin kide. Belki bir daha göç edersin diye beklemek imiş masalın güzel bitmesi. Çok uzak olurmuş, yüreğin deki bir adım öteye gittiğin de. Bir türkü olurmuş giden gelmediğin de. Onca aşık ölürmüş bu sevda köprüsün de. Yine de sönmez imiş sobadaki son çıra. Her rüzgar bir alev olurmuş yangında. Sokaklar yeniden aydınlanır imiş gidenler geri geldiğin de. Hiç bitmez imiş gönül kafesindeki ömür geri döndüğünde. Güneş yeniden doğuyormuş gidip gelen yarin ardından. Ve son kez dile geliyormuş rengarenk kuşağıyla gökyüzü. Gece ile gündüz çok sever çok naz edermiş birbirine. Onların ki kovalamaca imiş hep ve buna tüm kainat şahit olurmuş. Ay ve Güneş hep üzülürmüş giden sevgililerin ardından.

Hani Kardeştik

Biz insanız, kardeşiz, arkadaşız hepsi sözde insana. Bir siyasilik her şeyi unutturdu. Kimisi "vatanı satan" diye laf çıkardı kimisi "ahmak" dedi. Dedi de dedi. Şimdi aynı insanlar neden yüzyüze bakıyor. Hiç utanmıyorlar mı birbirlerinin arkasından konuşup hayata normal devam etmeye. Neden hakaret ediyorsun ki, senin bildiklerin, düşündüklerin başkası ile uyuşmuyor diye mi bu gaflet? Herkesin ağzı var işte konuşuyor. Her doğruyu onlar biliyor onlar haklı oluyor. Kaç defa devlet oldun? Kaç defa devletin içinde çalıştın? Her duyduğum doğru diye, her yapılan yanlış diye ortalık karıştırmaktan başka neydi bu kardeşliği bozan. İnsanın kendi duyguları vardır başkasına hükmetmek neden? Senin kadar kardeşinde düşünüyordur vatanını, merak etme. Yalnız senin abin değildi o dağları, bayırları dolaşıp o şerefsiz kurşuna hedef olan. Ne biliyorsun sen bir verirken onlar iki, üç verdi. Senin haddin değil başkasını sorgulamak. Benim de kanıma dokunan, gururuma zapetmeyi öğreten ayanlar var. Ben hiçbirine demedim ki sen aklını kaçırmışsın, oda seçilir mi, daha önce devleti nerelere sürüklemiş görmedin mi. Benden akıl istemedi, fikrimi izah etmemi istemedi. Ben neden karışıyım ki senin işine? Herkes reşit herkesin bildiği şeyler var. İnsanların kararına saygı dur ve tahammül et. Baş kaldırmak istiyorsan önce sözünü dinletmeyi, sözüne güven durdurmayı öğret insanlara. Neden itimat edeyim ki ben senin sözüne? Ülkeyi satanlar var, diye sözler atıyorsunuz ortaya, bunların bir kârı varsa sizin neden olmasın? Sinir yapmayın! İnsanın böyle düşünceleri olabiliyor ki bu durumlar ortaya çıkıyor. Yoksa insanlar neden birbirlerine atıf da bulunsun ki?

5 Şubat 2012 Pazar

Uçurtma Avcısı

Afgan bir yazarın kitabından uyarlanan acıklı bir film.
Eşitsizlik kadar sadakat ve son sabra kadar itaat etmek var bu senaryoda. Olacakları bile bile boyun eğmek var  Hasan'ın itaatkarlığında.
Herkesin eşitlik anlayışı farklıdır bakışlarında, bunu açıklamak yersiz. Sahip, oğlu, hizmetkar ve oğlu.
Şu durum gösterir ki bu dörtlüden birileri iyi birileri kötü ya da bazıları daha harbiler(delikanlılar).

Mesele şu; Hasan'ın, Amir için yaşadıkları, katlandıkları, boyun eğdikleri... Amir sonunda borçlu olduğu Hasan'a son görevini vicdanını biraz olsun rahatlatacak o adımı atıyor. Hasan'ın oğlunu yani yeğenini Kabil'in yıkılmış, yok olmaya yüz tutmuş sokaklarından kurtarıyor.

06.02.2012