İnsan olmanın birinci kuralıydı sanki bu yol.
Vazgeçip gidemediğimiz bir sızıydı sanki. Adı soğuk duş almak gibi yakıcı.
Yalan, ne ağır bir hüküm düşündüğünde. Neden ona muhtaç oluyoruz diye
düşünüyorum. Hayatımızda tuz kadar bize şart mı diye kafa yormak istiyorum.
Korku gibi ona sığınmak var sanki kapladığı, kapattıkları üzerinde. Ben neden
yalan söylüyorum? Nerelerde yalan söylemeliyim? Bu şarta uyuyor muyum yalan
söylemek için? Yoksa kendimi hafife çıkarmak için mi uğraşıyorum? Hayatın
gerçeklerini bunlar mı yok ediyor yoksa?
Yalandan çekinsem de ona bazen bağlı kalıyorum.
Nasıl mı? Sorumluluklarımı yerine getirmediğimde ( Efendim Baba! İyiyim ders çalışıyorum…
İyi geceler. // Hadi beyler oyuna devam). Bu muydu? Yapmam gereken bir vakitte
onun dışında uğraştayım ve en yakınımı, aile adını barındıran muhabbette onu
devreye sokuyorum. Bu kadar basit mi olmalı diyorum. Bazen kendimi bile
kandırdığımı unutuyorum. Gerçekler galiba böyle yok oluyor. Verdiğim örnek
basit olsa bile aile sıcaklığına rüzgâr esiyor. Belki onlar bilmiyor belki
hayat kaybetmiyor ama benliğimizden yitip giden bir şey var, olmalı diye
düşünüyorum.
Yalan söylememek için cevap vermediğim vakitlerde
oldu ama bağlar yine incindi. Şeytan sürekli uyarsa da ona gitmem için
incinmeyi tercih ettim bazen. Maalesef bazen diyorum. Ve henüz girmiş olduğumuz
bu tünelden çıkış bulamadık.
Peki, bizi buna iten nedir? Babamızın bizi dövecek
olması. Arkadaşımızın bizi satacak olması. Dersten geçmek. Azarlanmak. Terk
edilmek. Kovulmak. Sebepleri düşündükçe çoğaltabiliriz eminim.
Yanlışı nerede yapıyoruz ya da nerede yaptık? Onu
dilimize ilk doladığımızda, ilk adımı ona attığımızda galiba. Çünkü yolundan
dönemiyoruz. O şişedeki su gibi, onu kullanıyoruz. İhtiyaç duydukça
yudumluyoruz. Bazen bardaktan bile taşıyor söylediklerimiz, yanımızdan
ayırmıyoruz ilk yardım çantası gibi. Sebebiyetleri ya arkadaşlarımız ya ailemiz
ya da yalnızlığımız oluyor. O yolu hayatta herkes görüyor, görmüştür diye
düşünüyorum.
Denize düşen yılan misali olduk ona uzanarak. Onu
kullanmak bir alışkanlıksa eğer pimi çekilen bombayı görmek zor olmamalı.
Şu söz bazen beni korkutuyor olmalı. “Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar”. Eğer bunlar gün yüzüne gelecekse gizlemek çok da
mantıklı değil. Çözüm olarak gördüğümüz bunlar her şeyi bir sonuca bağlıyor mu?
Gerçekten bir çözüm oluyor mu? Bunları da düşünmeliyiz. Her sözden önce biraz
düşünmeliyiz. Nereye varacak diye sohbetlen-meliyiz kendimizle. Söz bizim
benliğimizden, kulağa ulaşacağı vakte kadar, benliğimizi de temsil edeceğini
unutmamalıyız. Biraz daha düşünmeli. Biraz daha.
Keşke her yalanımız hayat kurtarmak için olsa. O
zaman onun günahına aldırmazdım. Kendimi kandırdığıma kızmazdım. İçimde o buruk
his olmazdı. Keşke hepsi öyle olsaydı.
Hayatın zaman ilacı, şeytanın yalan icadı beni
bana düşürdü. Bir daha düşünmeliyiz söylediklerimizi, gerçekten hayat mı
kurtarıyor söylenen yalanlar, yoksa fırsat mı bekliyor.