Dakikalardan önce saniyeler akardı eskiden, belki de biz
öyle sanıyorduk. Su gibi akıp gidiyor deyimi yer buluyor bu zamanlarda, zaman. Günler
ardı ardına öyle hızlı ilerliyor ki, yarını düşünmek adına sanki vaktimiz
kalmıyor. O yüzden hep daha uzak bir geleceği düşünüyoruz. Şöyle, böyle
yapmalı, demeye başladık.
Her şeyin mevcut olduğu çağda bir şeylere yetişmek için geç
kalıyoruz. Geçiyor, geçiyor zaman. Yetişemiyoruz sanki bu çağa ya da
yetemiyoruz. Hep tekrarladığımız üzere su gibi akıp geçiyor zaman. Doğru şeyleri
yapmak için doğru şeyleri düşünmek için çok vaktimiz yok, o an düşünmeli ve
kararını vermelisin sanki.
Böyle diyorum ama bir de şu var. Öyle zaman geliyor ki,
sabahtan akşama kadar boş vaktin olmasına karşın onu değerlendiremiyorsun. Ya çağın
eğlenceleri ya da meşgaleleri engel oluyor. Ya da isteksiz hallerimiz. Oturuyoruz,
yatıyoruz… yemek yemeğe, su içmeye bile üşeniyoruz. Bazen bu bolluğun içinde yoksullaşıyoruz
işte.