Hakkımda


Sessizliğin sembolü gibiydi çocukluğum. Sesim hep az çıkardı dışarıya karşı bir tek beni tanıyan yüreğim bilirdi içimdeki yüksek sesli konuşmaları. Bu korkuların bahanesi değildi, sakın! Kırmayı, ayrı kalmayı istemeyen bir bünyenin teniydi. Bu yüzden sessiz, saygılı olarak adlandırılan evladıydım ailemin.  Tabire göre sessiz olandan korkmak gerekir denir ama benden korkan hiç olmadı. Kimileri “hacı” dedi, kimileri ”şair” dedi, kimileri “felsefe okumalı” dedi. Ha’ bir de bazıları “Maluoda” dedi. İnsanların söyledikleri sizin hayatınız için ne kadar önemsiz olsa da bir o kadar da önemliydi. Bir iyilerle anılmak, hitap edilmek bir de kötülerle. Bu güne kadar en azından yüzüme karşı kimse kötüyle hitap etmedi. Üniversiteye geldiğim de biraz daha gülmeye başladım. Güldürmeye başladım. Espri yeteneğim yoktu sadece doğaldı yani bence öyleydi. Arkadaşlarımın bana, yaptığım hareketlere gülmesi hoştu. “Onlar gülsün diye yaptım ki” gülmeden yaşamak zordu. Onları güldürmek benim görevim olsa ne olurdu ki ben de mutlu oluyordum. Aslında sessizliğin yanına bir de gülme tadı ekliyordum...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder